30 Ekim 2020 Cuma günü İzmir’de yaşanan deprem, bir kez daha ülkemizin son derece hareketli ve önemli deprem fayları üzerinde olduğunu bize hatırlattı. Ekonomi Politikaları Uzmanı Dr. Aziz Murat Hatipağaoğlu, yaşadığımız büyük depremlerin ekonomik sonuçları ile ilgili yaptığı değerlendirmede, “17 Ağustos 1999 sonrasında depremlerin beşeri, toplumsal ve fizikî sonuçları üzerinde epeyce duruldu ve belirli süre bu konular sürekli gündemde oldu ama maalesef her şey gibi zaman içinde unutuldu, ta ki bir başka büyük depreme ve özellikle büyük şehirlerde yaşanan büyük çaplı depremlere kadar. Ancak uzun bir süredir unuttuğumuz bir konu var, depremlerin ekonomimiz üzerindeki etkileri. Bu konu akademik düzeyde belirli ölçüde araştırıldı ama maalesef dikkat eçkici şekilde gündeme gelmedi. Özellikle sürekli gündemde olan olası ve büyük Marmara depremi ile yine olası büyük İzmir depremi, doğal afet olarak gündeme taşıdığımız bu sorunun ekonomik boyutu maalesef görmezden geliniyor” dedi.
Hatipağaoğlu, dikkat çekici bazı olguları da şu şekilde sıraladı:
“AFAD verilerine göre 2005’ten bu yana gerçekleşen deprem sayısı giderek artmış durumda. 2005 yılında 9481 olan bu rakam 2020 itibarıyla 28136 düzeyine ulaşmıştır.
İllerimiz beş deprem bölgesine bölünmüş durumda. 32 ilimiz birinci derecede deprem bölgesindedir.
İstanbul, İzmir, Kocaeli, Bursa, Manisa, Denizli, Sakarya, Balıkesir, Kahramanmaraş, Çanakkale, Yalova, Malatya ve Bilecik (Bozöyük) birinci derece deprem riski olan iller arasındadır.
Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre yukarıda yer alan illerin [İstanbul (yüzde 44,76), İzmir (yüzde 11,21), Kocaeli (yüzde 9,37), Bursa (yüzde 2,84), Manisa (yüzde 0,74), Denizli (yüzde 0,62), Sakarya (yüzde 0,44), Balıkesir (yüzde 0,44), Kahramanmaraş (yüzde 0,33), Çanakkale (yüzde 0,26), Yalova (yüzde 0,19), Malatya (yüzde 0,18), Bilecik-Bozöyük (yüzde 0,05)] 2019 yılı itibarıyla toplam bütçe vergi gelirleri içindeki payı yüzde 71,43.
Ülkemizin tamamında toplanan vergilerin 2/3’ünden fazlası sadece bu 13 ilimizden gelmektedir.
GSYH açısından baktığımızda ise durum daha da önem arz ediyor. Bu illerin [İstanbul (yüzde 31,01), İzmir (yüzde 6,3), Kocaeli (yüzde 4,03), Bursa (yüzde 4,17), Manisa (yüzde 1,7), Denizli (yüzde 1,2), Sakarya (yüzde 1,17), Balıkesir (yüzde 1,22), Kahramanmaraş (yüzde 0,83), Çanakkale (yüzde 0,66), Yalova (yüzde 0,36), Malatya (yüzde 0,54), Bilecik-Bozöyük (yüzde 0,3)] 2019 yılında ülkemizde üretilen toplam GSYH içindeki payı yüzde 53,5’tir.
2019 yılında üretilen GSYH’nın yarısından fazlası bu 13 ilde üretilmektedir.
Bu illerimiz aynı zamanda doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının neredeyse tamamının realize edildiği illerdir.
13 ilimizin içinde doğalgaz ve petrol boru hatları ile rafineri tesislerinin de kurulu olduğu illerimizin olması hem deprem sonrası tehlikenin artmasına hem de sanayi tesislerimizin ihtiyacı olan enerji arzı güvenliği açısından riskin yükselmesine neden olacaktır.
Olası depremler aynı zamanda ihracat gelirlerimizin de ciddi oranda azalmasına neden olabilecektir. 2019 yılı itibarıyla bu illerimizin [İstanbul (yüzde 49,12), İzmir (yüzde 6,72), Kocaeli (yüzde 5,5), Bursa (yüzde 6,02), Manisa (yüzde 1,35), Denizli (yüzde 1,6), Sakarya (yüzde 3), Balıkesir (yüzde 0,32), Kahramanmaraş (yüzde 0,83), Çanakkale (yüzde 0,66), Yalova (yüzde 0,24), Malatya (yüzde 0,54), Bilecik-Bozöyük (yüzde 0,049)] toplam ihracatımız içindeki payı yüzde 76 oranındadır ve değeri de 137,3 milyar dolardır. Bu illerimizde karşılacağımız büyük bir deprem ihracat gelirimizi 4’te 3 oranında azaltacaktır.
Olası bir büyük depremin oluşturacağı en büyük sorun nitelikle insan gücümüzü kaybetme ihtimali olacaktır ki, nihayetinde karşıya karşıya kalacağımız en büyük ve trajik sorun budur.”
Sadece bu verilerin net bir şekilde bazı ekonomik sonuçları ve alınacak önlemleri gösterdiğine dikkat çeken Hatipağaoğlu, “Birinci derecede deprem bölgesinde yer alan 13 ilimizde karşılacağımız büyük bir deprem Türkiye ekonomisinin neredeyse tamamen durmasına neden olacaktır. Bu durum depremin beşeri, toplumsal ve fizikî sonuçlarının yanında, özellikle olası ekonomik sonuçlarının mutlaka dikkate alınması gerekliğini gözler önüne sermektedir. Bir yandan güvenli bölgelerde güvenli konutlar inşa ederken bir yandan da ekonomik alt yapımızın güvenliğini ve ekonomik faaliyetlerimizin devamlılığını sağlayacak bir stratejiyi bugünden tezi yok oluşturmak ve hemen uygulamaya geçirmek zorundayız. 1999 depreminden bu yana 21 yıl geçti ve süre tamamen aleyhimize işliyor” diye konuştu.