Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu, Covid-19 salgın sürecinde yaşanan ekonomik gelişmeler ve sürecin bundan sonraki yansımaları hakkında İhlas Haber Ajansı’nın sorularını cevaplandırdı.

‘Covid -19 salgınından bu yana gelişmekte olan ülke para birimlerinin dolara karşı ciddi kayıplar verdiği, özellikle emtia ihracı yapan petrol, doğalgaz ihraççısı Rusya gibi ülkelerin de çok etkilendiği bu süreçte Türk Lirasının da en çok etkilenen para birimlerinden biri olduğu bu bağlamda Doların gidişatını nasıl görüyorsunuz?’ sorusuna Saygılıoğlu, “Aslında küresel ekonomi anlamında; Trump sonrası ABD’nin, uluslararası arenada sürekli yeni hamleler peşinde olduğu ve ateşle oynadığı görülüyordu. Çin ile bilek güreşi, AB’ni yoklama hamleleri, Rusya ile taşeron üzerinden hesaplaşma çabaları gözden kaçmıyordu. Şimdilerde de Suudi Arabistan üzerinden petrol fiyatlarıyla oynaması gündemde. Aslında “dolar”, dünyanın rezerv parası olduğu için daha doğrusu dünyanın tüm rezervlerinin büyük ağırlığı dolar olduğu için; dolar keyfini sürüyor. Bunun ABD’ne maliyeti, sadece ‘cash’ olarak kağıt para basması. Bu durumda dolar değerini korumaya ve hatta diğer para birimleri karşısında değer kazanmaya devam ediyor.” ifadelerini kullandı.

Türk Lirasının da bundan etkilenmemesinin mümkün olmadığını, Türkiye’deki ‘dolarizasyon’ ya da ikili para sisteminin, ister istemez, Türk Lirasının dolar karşısında değer kaybını daha şiddetli yaptığını bildiren Prof. Dr. Saygılıoğlu; Türkiye’deki mevduatın yarısını aşan kısmının dolar olması, kamu ve özel sektör dış borçlarının ve özellikle devletin YİD, BOT gibi yükümlülüklerinin dolara bağlı bulunması, pek çok mal (ve hatta hizmetin) iç fiyatlandırmasında doların esas alınması gibi nedenler dolara bağımlılığı artırdığını söyledi.

Doların rezerv para olması önünde tehditler açığa çıkmaya başladı mı? Altına dayalı olması öngörülen bir dijital para sistemine geçilmesi fikrini nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusunu salgın sonrasında ekonomide çok şeyin değişeceğinin altını çizerek cevaplayan Saygılıoğlu, her şeyden önce sanal ekonominin yerini gerçek ekonominin, yani üretimin alacağının görüldüğünü bildirerek şöyle dedi;

“Açıkçası üretmeden ve sanal alem üzerinden kazançların artık cazibesini yitirebileceği ortaya çıkıyor. Firmaların iş yapma biçimlerinin kesinlikle değişeceği açık. Özellikle kısmi zamanlı, uzaktan, esnek çalışma modellerinin üretim süreçlerine yerleşeceği kesin. Bu noktada teknolojinin de ciddi bir vazgeçilmez olduğu ortada. Doların geleceğini okumak kolay değil. Yine de; sadece ülkenin gücüne ve merkez bankasının insafına bırakılan para birimlerinin altına dayalı olması ihtimali artıyor. Paranın, teknolojiye bağlı olarak dijital olup olmamasının önemi yok, tamamen olmasa da büyük oranda altın karşılığı olması önemli.”

Covid-19 salgını sonrasında küresel anlamda ekonomilere bakıldığında gelinen nokta 2008 ve daha geçmişteki küresel krizlerle karşılaştırıldığında 2008 krizinden daha ağır ve farklı olduğunun altını çizen Saygılıoğlu, 2008 krizinin ABD’yi vurduğu kadar veya aynı boyutta Türkiye’yi vurmadığını bildirerek, “ Dönemin Başbakanı bu krizin Türkiye’yi “teğet geçeceğini” söylemişti. Gerçekten de tüm dünya aynı şekilde etkilenmemişti; ama şimdiki küresel salgın tüm dünyayı çok ciddi etkilemiş durumda.” dedi.

“Bu küresel salgının kalıcı etkileri olacak, her şeyin eskisi gibi olmayacak” diyen Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu, dünyada yeni ekonomik düzenin temellerinin atılacağını, daha ulusalcı ve sosyal devlet anlayışının ortaya çıkacağını, dolayısıyla küreselleşmenin ciddi darbe alacağını bildirdi.

“Birçok sektörde sorunlar yaşanırken bazı sektörlerdeki iş hacmi hayli arttı. Kriz dönemlerinde orta ve büyük ölçekli yatırımcılar açısından fırsat olarak değerlendirilebilecek neler söz konusu olabilir, böyle bir imkan var mıdır?” sorusuna “Ekonomilerde birileri kaybederken birileri de kazanacak” yaklaşımıyla cevap veren Saygılıoğlu; bu kayıp ve kazanımların hem sektörle ve hem de firma boyutları itibariyle ortaya çıkacağını bildirdi.

Saygılıoğlu, “Bundan böyle tarım ve sağlık gibi sektörlere yatırımlar yönelecek. Teknoloji bu gelişimin temel itici gücü olacak. En küçükler de orta boy olmanın yollarını arayacak, firmalar kümelenecek. Dolayısıyla bir anlamda uzun geçmişin yaşanmış gerçekleri boyut değişerek gündeme gelecek.” ifadesini kullandı.

Bu belirsizlik içerisinde kamu ya da özel sektörde alınması gereken önlemleri de sıralayan Saygılıoğlu, bu krizden çıkışın yolu devletten geçtiğini, devletin öncü rol oynaması gerektiğini belirterek şöyle dedi; “1929-30 ekonomik buhranı sonrası J.M. Keynes’in devletin ekonomiye müdahale etmesi ve -emme basma tulumba- mantığıyla ekonomiyi ateşlemesi yönündeki teorisi yeniden yaşam bulacak gibi. Özel sektörün de artık yeni iş yapma biçimlerine yönelmesi, yeni sektörlere ve alanlara ilgi duyması, daha sağlam finansallarla ve profesyonel kadrolarla yol alması gerektiği açık.”

Behçet Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir